5 Ağustos 2020 Çarşamba

ŞİİR: "NİK BİR HİSAR":NİKSAR

Millî Mefkûre:
Şiir:
"NİK BİR HİSAR": NİKSAR

Dânişmendlilerin Başbuğ'u,
Melik Dânişmend Gümüştekin Ahmed Gazi haykırdı:
"Nik bir Hisar..."
"Seni alacağım" dedi.
"Nik bir Hisar..."
"Seni fethedeceğim" dedi.
"Nik bir Hisar..."
"Seni Türk edeceğim" dedi.
"Nik bir Hisar..."
"Seni Müslüman edeceğim" dedi.
"Haydi hücûm Alperenlerim,
Nik bir Hisar...
Haydi hücûm Alperenlerim,
Nik bir Hisar..."
Ve Dânişmendlilerin Başbuğ'u,
Melik Dânişmend Gümüştekin Ahmed Gazi,
Alperenler Ordusu ile Nik bir Hisarı,
Biiznillah ve Nasrullah ile bir gün de fethetti ve dedi:
"Seni aldım, Nik bir Hisar...
Seni fethettim, Nik bir Hisar...
Seni Türk ettim, Nik bir Hisar...
Seni Müslüman ettim, Nik bir Hisar..."
"Kutlu olsun Alperenlerim, Nik bir Hisar...
Kutlu olsun Alperenlerim, Nik bir Hisar..."
Ve toylar; şölenler, güreşler başladı...
Ve Dânişmendliler Başbuğ'u,
Melik Dânişmend Gümüştekin Ahmed Gazi,
Alperenlere seslendi:
"Üstte gök çökmedikce"ye,
Altta yer delinmedikce"ye kadar,
"Türk" kalasın,
"Müslüman" kalasın...
Nik bir Hisar...
NİKSAR..."
Yer-gök,
Allahu Ekber nidâları ile inledi...
"Kutlu olsun Alperenlerim, Nik bir Hisar...
Kutlu olsun Alperenlerim, Nik bir Hisar...
Niksar..."
25 Temmuz 2020
İsmet GÜLTEKİN
metgultekin@hotmail.com
Araştırmacı-Yazar ve Eğitimci
Not: "Nik" demek "temiz ve iyi" demek...

"TÜRKMEN ÇINAR YAPRAĞI", "HORASAN ALPERENLERİ TOPRAĞI"NDA, KARŞILIK BULDU

Millî Mefkûre:
“TÜRKMEN ÇINAR YAPRAĞI”,
“HORASAN ALPERENLERİ TOPRAĞI”NDA, KARŞILIK BULDU

Evet, “Türkmen” yani “Müslüman Türk Çınar Yaprağı”, “Horasan Alperenleri Toprağı”nda, âdeta “Dânişmendliler Toprağı”nda, “Tarikat-ı Muhammedîye Toprağı”nda, karşılık buldu, sahip buldu.
Hem de, siyasî tarihimizde ‘ilk defa’, “İl Teşkilat Başkanlığı”ndan önce, “İlçe Teşkilât Başkanı”nı bularak, sahiplenilerek…
Biliyorsunuz, bir diyârda “Çınar Ağaçları” bol ise o diyâr “Türkmen Diyârı”dır, “Müslüman Türk Diyârı”dır.
“Oğuz Soylu”, “Türkmen Soylu” ahfâdımız, seneler ötesini, âdeta “Çağlar Ötesi”ni, “Asırlar Ötesi”sini tahayyül ederek, düşünerek, “Fethettiği Topraklara”, “Türk ettiği”,”Müslüman ettiği”, “Türkmen ettiği”,”Müslüman Türk ettiği” ‘topraklara’ “Çınar Ağacı Fidanları” dikmişler; kendileri göremeseler bile “torunları” görmüşler; “ufuk ötesi”, uzun vâdeli mefkûrelerini nakşetmişlerdir.
“HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN, DİLSİZ ŞEYTANDIR…”
“2002-2020 Ak Parti Tek Başına İktidar Dönemi”, “MHP” artı “BBP” ‘Cumhur İttifakı Şemsiyesi” ile de devam ediyor.
“Dünden Bugüne” bir perspektif ile “Ak Parti Olayı”nın bidayetini, başlangıçını, ortaya çıkışını hatırlarsak, âdeta “Millî Görüş Hareketi”ne, “Erbakan Hareketi”ne, “Zorakî Doğum ile” ortaya çıkartılmış, “28 Şubat Çıktısı” bir “siyasî hareket”tir ‘hakikati’ ile karşılaşırız.
Ali BULAÇ gibi “Düşünce Adamları”mızın da ‘Sosyolojik Tesbit” olarak da vurguladıkları üzre; “Millî Görüş Hareketi”, “Erbakan Hareketi”, “1 Kök 2 Dal” şeklindeki bir ‘ağaç’ manzarası arzetmektedir. “Saadet Partisi(SP)+Ak Parti(AKP)+Yeniden Refah Partisi…”
“Ak Parti”den de, öyle “zorakî doğumlar” ile değil, gayet spontane, gayet çok doğal bir şekilde “İki Siyasî Hareket”, “İki Siyasî Parti” ortaya çıktı. Hem de “muhalefet”te olmanın, hem de “Başkaldırma”nın ‘bedelleri’ni de ödeyerek: Eski Başbakanlarımızdan Prof.Ahmed DAVUTOĞLU’nun ‘Genel Başkanı’ olduğu “Türkmen Çınar Yapraklı Amplemli” ‘Gelecek Partisi’ ile Eski Ak Partili Maliye Bakanımız Ali BABACAN’ın ‘Genel Başkanı’ olduğu ‘Şirket Yapılı ve Destekli’ ‘Demokrasi ve Atılım Partisi(DEVA)…’
Bakmayın siz “kısır tartışmalara”, “siyasî dedikodu” ve “siyasî propaganda” ‘kavga’larına…
Bir “rahatsızlık”, bir “yanlışlık” veya “arızalar” olmasa, ‘Yeni Partiler’ de denilen böyle iki ‘siyasî hareket’, iki ‘siyasî parti’ ortaya çıkabilir miydi?
Kaldı ki, “Türk Siyasî Hayatı”mızda, “Büyük Birlik Partisi(BBP)”nin ve “İYİ Parti”nin ortaya çıkışı, hadi diyelim “Siyaset Sosyolojisi” açısından da, “Milliyetçi Hareket Partisi(MHP)”ndeki “rahatsızlıklar”dan, “yanlışlıklar”dan, “arızalar”dan ortaya çıkmamış mıydı?
Bir zamanlar, “Lider Sultası”ndan, “Parti İçi Demokrasi Yokluğu”ndan dem vuranlar; görüyor ve yaşıyoruz ki, “dizginleri ve güçü ellerine geçirince”, kendileri de aynı konuma, hem de beterincesine düşüyorlar, düştüler…
İşte, senelerce “Mahallî Ölçekte”, “Terme Ölçeği”nde, “Ak Parti İçinde Mücadele” vermiş, “İlçe Başkanığı”na “Aday” olmuş “Hacı Bilâl ARSLAN”ların başına gelenler…
“Haksızlık karşısında susan, dilsiz şeytandır” buyurur Rasulullâh Efendimiz…
ELHASIL:
Hasılı, “Terme Ölçeği” gibi “Mahallî Ölçek”teki, “Yerel Ölçek”teki “Siyaset Hakikati”, “Terme Siyaset Hakikati”, hepimizin malûmu…
Geçen aylarda, mevcut “Ak Parti Terme İlçe Teşkilâtı Başkanı İbrahim AR”ın, “istifa” edip etmeyeceği konuşuluyordu.
“İktidar”ın “Ak Parti”de, “Ana Muhalefet”in “Saadet Partisi”nde olduğu; son Mart 2019 Mahallî İdareler Seçiminde, “MHP”nin de, “CHP”nin de, hattâ “İYİ Parti”nin de, ne kadar “oy” aldığı belli olmadığı-aslında sıfır oy tabiî ki…-bir “Terme Siyasî Meteoroloji Hakikati”nde, “Türkmen Çınar Yaprağı”nın, ‘Hacı Bilal ARSLAN” gibi “Eski bir Ak Partili” ile sahiplenilişi, esasında “2023’lere doğru” gittiğimiz bu süreçte, “büyük siyasî olay”dır…
Keşki, muhtelif sebeplerden bir “kenarda”, “dargın”, küskün” duran, bir düzineyi aşan “yetişmiş Terme MHP’li Ülküdaşlar” da, “20 Eylül 2020 Terme MHP Kongre Süreci”nde, “akıllarını kullanarak”, “deneme-yanılma metodu” ile de olsa, ortaya çıkarak, “Terme MHP İlçe Teşkilatı”nı aslına rûcû ettirebilseler…
“Sahipsiz olan bir memleketin batması haktır; sen sahip çıkarsan, bu vatan batmayacaktır…”
“Kazananlar, daima mücadele edenler olmuşlardır…”
Mücadele etmek şarttır…
“Allah(c.c.) hayırlı etsin.”(Âmin), diyorum…
Vesselam…
26 Temmuz 2020
İsmet GÜLTEKİN
metgultekin@hotmail.com
Araştırmacı-Yazar ve Eğitimci

"AYASOFYA-İ KEBİR CAMİ-Î ŞERİF"İ, HEM "CAMİÎ", HEM "KİLİSE" Mİ OLACAK!?

"TÜRKMEN BAŞBUĞU","BÜYÜK KARTAL", "MEHEMMED", "AYASOFYA"YI, BÖYLE "CAMİÎ" OLARAK İBADETE AÇMAMIŞTI...
'AYASOFYA, HEM 'CAMİÎ', HEM DE 'KİLİSE' Mİ OLACAK?"(*)
* "AYASOFYA'NIN 'MÜZELİKTEN KURTULMASI' HEPİMİZİ SEVİNDİRDİ AMMA BU İŞİN BİR "AMMASI" VARDIR.
*"AYASOFYA'NIN SIFATINI 'CAMİÎ' KABUL EDİYORSANIZ, ŞAYED AYASOFYA 'MÜZE OLMAKTAN ÇIKARILMIŞSA' ve 'KİLİSE' DEĞİLSE, 'İKONALAR'IN İZAHI NEDİR?"

Milletimizin tarihi derindir ve sevinmenin usulünü bilir.
Bu büyük milletin bir ferdi olarak “amasız ve fakatsız” sevindik delilerinden değilim.
Sevinmek isterim fakat şuurlu olarak…
Ayasofya’nın “müze olmaktan kurtarılmasından” söz ediyorum.
Ayasofya’nın camiye çevrilmesini protesto maksadıyla Yunanistan’ın bayrağımızı yakmasını sadece densizlik değil aynı zamanda “komşumuzun” boyunu aşan bir davranış olarak görmekteyim.
Ayasofya’nın “müzelikten kurtarılmasından” memnuniyet duyanlardanım.
Ayasofya’nın camiye çevrilmesine sevinirim fakat şuurlu olarak sevinmeyi tercih edenlerdenim.
Bu hususların peşinen bilinmesini isterim.
Ayasofya, 10 Temmuz 2020 günü “müzelikten” çıkarılarak camiye dönüştürüldü.
Karar, Danıştay tarafından verildi.
Karardan hemen sonraki saatlerde Cumhurbaşkanı, Danıştay’ın bu kararına istinaden yayınladığı kararname ile Ayasofya’nın cami statüsü kazandığını ve Diyanet’e devredildiğini açıkladı.
Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesi kararının Danıştay tarafından verildiğini ifade ettiğimizde bazı “dostlarımız” tepki gösteriyorlar.
Diyorlar ki, “Reis destek vermeseydi Danıştay bu kararı alabilir miydi?”
Bu ifadeyi kullananlar bilerek veya bilmeyerek “dolduruşa” geliyorlar.
Burada iki yönden problem var.
Birincisi; Danıştay’da dava konusu görüşülürken C. Başkanlığını temsil eden avukatlar Ayasofya’nın müze olarak kalması yönünde görüş bildirmişlerdi.
Fakat Danıştay C. Başkanlığının bu görüşüne iltifat etmedi ve Ayasofya’yı müzelikten çıkardı.
Dolayısıyla Ayasofya’nın “müzelikten çıkarılması” kararı Danıştay’a aittir.
“Reisin desteği olmasaydı Ayasofya müzelikten çıkarılamazdı” argümanının altı boştur.
Bu birincisi..
İkinci husus şöyle:
Deniyor ki, “Reisin desteği olmasaydı Danıştay Ayasofya’nın müzelikten çıkmasına karar veremezdi”.
Ne demektir “Reisin desteği ile Danıştay’ın karar vermesi?”
Danıştay, üst yargı organı değil mi?
Yargı organının “siyasi rüzgâra” göre karar vermesi düşünülebilir mi?
Bu iki maddeyle anlatmaya çalıştığım gibi Ayasofya’nın müzelikten çıkarılması meselesinde karar Danıştay’a aittir.
Bu konunun bir yönü.
Diğer bir yönü şöyle anlaşılabilir:
Ayasofya’nın camii olarak ibadete açılmasına ülkemizde itiraz edebilecek insan sayısının çok yüksek olmadığını tahmin ediyorum.
İstemeyenler vardır fakat bunların sayısı kahir ekseriyet değildir.
Ayasofya’nın müze olarak kalmasını isteyenleri nasıl anlayalım?
Bunların bir kısmı verilen eğitimle ilgilidir ve şöyledir:
Ayasofya “müze olarak kalmalıdır” diyenlerin bir kısmı 1930’lu yıllarda verilen kararları ve düzenlemeleri “değiştirilemez” olarak görenlerdir. Bu anlayışta olanların zamana bağlı olarak sayılarının gittikçe azalmakta olduğunu görmek mümkündür.
Ayasofya “müze olmaktan kurtarılmalıdır” diyenlere gelince:
Bendenizin de içinde olduğu bu kesimin çoğunlukta olduğunu görmekteyiz.
Ayasofya’nın “müze olmaktan çıkarılması” memnuniyet vericidir. Bu hususu defalarca ifade ettim.
“Ayasofya “Müze olmaktan çıkarılmalıdır” diyenlerin bir kısmı şöyle düşünüyor:
Ayasofya artık cami haline gelmiştir. 86 sene sonra ilk defa kılınan 24 Temmuz 2020’deki Cuma namazı için binlerce insanımız Ayasofya’ya akın etti.
Bu vatandaşlarımız için “Ayasofya’daki ikonalar ve Hristiyanlığa ait işaretler ne olacak” gibi endişeler pek dikkate alınmadı ve alınmıyor.
Namaz kılmaya gelenlerin bazılarının giydikleri tişörtlerin üzerinde Fatih Sultan Mehmed ile Cumhurbaşkanının resminin yan yana olması, ikonalar ile ilgili “bir şey fark etmez” anlayışını teyit eder mahiyette.
Fatih Sultan Mehmed ile şu andaki Cumhurbaşkanı Sayın Tayyip Erdoğan’ın tişörtte aynı kareye sığdırılması ne anlama geliyor?
Fatih Sultan Mehmed İstanbul’u fethetti ve fethin nişanesi olarak Ayasofya kilisesini camiye çevirdi. Sayın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Danıştay’ın vermiş olduğu karar üzerine Ayasofya camiinin yönetimini Diyanet’e intikal ettirdi.
Bir kısım Ak partili dostlarımız böyle söyleyince alınıyorlar.
Alınmayın dostlar!
Ayasofya’nın “müzelikten kurtulması” hepimizi sevindirmiştir.
Fakat bu kararı Danıştay vermiştir.
Evet, Ayasofya’nın “müzelikten kurtulması” hepimizi sevindirdi ama bu işin bir “aması” vardır.
Şöyle soralım soruyu:
Ayasofya’nın “müzelikten kurtarılması” demek cami hüviyetini tekrar kazanması demek değil midir?
Evet.
O halde Ayasofya’nın “müzelikten kurtarılması” bir ibadet, inanç ve sembol meselesidir.
Kültür Bakanlığı bu konuyla ilgili bir açıklama yapmış ve demiş ki; “Kıble yönündeki ikonaların üzeri perde ile örtülecek. Meryem ve Cebrail ikonalarının üzeri örtülecek. İnsan figürü olmayan başka sembollerin kaldırılması veya üzeri örtülmesi söz konusu değil”.
Açıklama ana hatlarıyla böyle.
İnsan figürü olmayan başka semboller kaldırılmayacak veya üzeri örtülmeyecek ne anlama geliyor?
Ayasofyadaki ikonlardan birisi Fahişe İmparatoriçe ZOE nun resmî, dünyada fahişenin sergilendiği Başka bir Camii var mı?
Mesela haç işareti, inanç figürü değil mi? Bu ne olacak?
Namaz kılınan bir mekânda haç işareti olur mu?
Bu sorumuzun cevabı henüz yok.
Bir başka husus;
İbadet vakitlerinde kıble tarafındaki ikonaların üzeri “perdeyle kapatılacak” deniliyor.
Namaz vakitleri dışında ikonaların üzerindeki perde kalkacak.
Mesela bir Müslüman “namaz vaktinin” dışında Ayasofya’ya namaz kılmaya gelse; kıbledeki perdeleri kaldırılmış ikonalara müteveccihen mi namaz kılacak?
Bir başka husus; Peygamber Efendimiz (S.A.V.) bir Hadis-i Şerifi'nde "“İçinde köpek ve canlı resmi bulunan eve melekler girmez!” buyurmuştur. Melekler girmeyecekse demek ki orası namaz kılınacak bir yer değildir...
Tişörtlerinde Fatih Sultan Mehmed ile Cumhurbaşkanının resimleriyle Cuma namazına gelenler için kıble tarafında ikonaların olması “sakınca” teşkil etmeyebilir.
Bendeniz ibadetin “ibadet” gibi yapılmasından yanayım.
İbadette samimiyet esastır.
“İhlas” kavramı kullanılır, İslamî literatürde “samimiyet” ifadesiyle ilgili olarak.
İbadetin prensipleri bellidir.
İbadetlerin özünde “güncelleme” olmaz.
“Güncellemeyi” biraz açayım.
Mesela Ayasofya klibi yapmışlar.
Ben bir defa seyrettim internetten.
Siz de seyredin.
Müzik fonuyla başlıyor klip.
Saz çalmaya devam edilirken Kur’an-ı Kerim’in sayfaları görülüyor.
“Çalgı” fonu zemininde Kur’an-ı Kerim size Türkçe olimpiyatlarını çağrıştırmıyor mu?
Saniyeler sonra bir Kırgız bayan beliriyor elinde sazı ile.
Daha sonra Boşnak ve diğerleri takip ediyor.
Ardından Ayasofya ile ilgili şarkı başlıyor.
Fatih’in emanetine şarkılarla sahip çıkılır mı?
Şarkı veya türkü söylemek istiyorsanız Kur’an-ı Kerim’i niye karıştırıyorsunuz?
Fatih’in emaneti olan Ayasofya bir ibadet mekânı ise “şarkı ve türkü” ile “bütünleştirilmesi” şık olur mu?
Klibe devam edelim:
Arnavutça kısmında bir bayan görülüyor. Arnavut olduğu tahmin edilen bu bayanın Ayasofya’nın camiye çevrilmesiyle hangi anlamda “bütünleştiğini” ben anlayamadım.
Saz çalmasını bilen Cumhurbaşkanı başdanışmanı İbrahim Kalın’da herhalde bir izahı vardır.
Klibin ilerleyen kısımlarında kelime-i tevhid çalgılı ve vurmalı çalgılarla okunmaya devam ediliyor ve Kur’an-ı Kerim sayfaları yer alıyor tekrar.
Türkçe olimpiyatlarında da böyle çalgılı Kur’an-ı Kerim görüntüleri yok muydu?
Kimse yanlış anlamasın.
İnsanların müzik kültürüyle ilgilenmiyoruz.
Herkesin kendine göre bir tercihi olabilir. Beni ilgilendirmez.
Ama Kur’an-ı Kerim’in bir enstrüman eşliğinde takdim edilmesi kabul edilemez.
Ayasofya’nın sıfatını “camii” olarak kabul ediyorsanız, bu müzik neyin nesidir?
Şayet Ayasofya “müze olmaktan çıkarılmışsa” ve kilise değilse ikonaların izahı nedir?
Yukarıda sormuştum, bir daha sorayım:
Ayasofya’nın kıble tarafındaki ikonalar başta olmak üzere diğer figürler perdelerde kapatılıyor, denilmişti.
“Namaz vakti” dışında bu ikonalar açılacak.
Hristiyanlar bu ikonaları “ziyaret” edecekler.
Ziyaret sırasında “ayin” yapacaklar.
Üzeri hiç örtülmeyecek olan haç sembolleri zaten yerli yerinde duracak.
Bu durumda Ayasofya hem camii hem de kilise mi olacak?
Bu görüntü “dinler arası diyalogu” çağrıştırmıyor mu?
Sonuç olarak;
Ayasofya’nın “müzelikten çıkarılması” Türkiye ve İslam dünyası açısından memnuniyet vericidir.
Ayasofya Fatih Sultan Mehmed’in emanetidir.
Hatırlamak gerekir ki, Fatih Sultan Mehmed Türk’tür ve Türkler İslam ile şereflendikten sonra ehl-i sünnet anlayışını benimsemişlerdir.
Sevgili peygamberimizin övgüsüne mazhar olmuş bahtiyar bir Müslümandır Fatih Sultan Mehmed.
Ayasofya’yı camiye çeviren Fatih Sultan Mehmed’in emanetine ve vakfiyesine uygun davranmanın sorumluluğu milletimizin omuzlarındadır.
Ayasofya’nın müze olarak kullanılmasına rıza göstermediğim gibi kilise olarak kullanılmasına asla gönlüm razı değildir.
“Canım ne olacak, adı camii olsun yeter” diyenlerden değilim.
Bizim ülkemizde son 30-40 yıldan beri “görünmeyen kilise” uygulamasına tabi olanlar böyle isteyebilir.
“Görünmeyen kilise” şu demektir:
Adınız Müslüman olsun fakat yaşantınız tamamen Hristiyanlığa uygun olsun demektir.
Hem Müslüman olduğunuzu söyleyeceksiniz hem de kilisede mum yakacaksınız öyle mi?
Bu, olmaz.
Hz. Mevlana’nın dediği gibi: Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol!
Benim midem bunu kaldırmaz...
Vesselam.
(*): Hüseyin Arif ÇAKMAK, "Ayasofya, Hem 'Camiî', Hem 'Kilise' mi Olacak?", İstiklal Gazetesi, 'Manşet' Haber, 27 Temmuz 2020