17 Ağustos 2018 Cuma

TERMELİ ÜLKÜCÜ ŞAHSİYET BURHAN ŞEKER ile "TERME ÜLKÜCÜ HAREKET TARİHİ"NE NOTLAR...

     TERMELİ ÜLKÜCÜ ŞAHSİYET BURHAN ŞEKER

                                 ile

“TERME ÜLKÜCÜ HAREKET TARİHİ”NE NOTLAR…


     Neredeyse senelerden beri âdeta “içimde bir ukde” idi:”Termeli Ülkücü  Şahsiyet Burhan ŞEKER ile ‘Terme Ülkücü Hareket Tarihi’ne Notlar’ düşebilecek, bir “hasbihâl”, bir “sohbet”, bir “röportaj” yapabilmek…
     Geçen aylarda,02.Şubat.2018 tarihinde vefât eden “Çarşamba Ülkü-Bir Başkanı Burhan ŞAHİN” vesilesiyle, “içimdeki ukde” yine depreşmişti..Tâ 20 Mart 2018 tarihindeki karşılaşmamızda, kısa bir “hasbihâl”in, kısa bir “sohbet”in ardından, telefon numaramı vermiştim. Kezâ vâlidesi vefât edeli kırk gün olmuştu..Dili ise neredeyse “kısmen felç”i çağrıştıyordu. Üstelik bazı mevzûları da hatırlayamayabileceğini söylemişti. ‘Çangallar Mahallesine doğru hergün yürüyüş yapıyorum’ demişti; Termeli Muhkem Ülkücü Şahsiyet Burhan ŞEKER …

       Bir “Zilhicce Ayı”nda, bir “Hac Mevsimi”nde, neredeyse bir “Kurban Bayramı Arefesi”nde, öncesinde, bir “Cuma günü”, bugün nasip oldu,’içimdeki ukde’ olan bir “Hasbihâl”, bir “Sohbet”, bir “Röportaj…”
        İki saati bulmuştu “Termeli Ülkücü Şahsiyet Burhan ŞEKER ile ‘Terme Ülkücü Hareket Tarihine Notlar” düştüğümüz ‘hasbihâl’imiz, ‘sohbet’imiz, ‘röportaj’ımız…

                    NASIL “ÜLKÜCÜ “ OLMUŞTU?


        Aile yapısı Menderes- Demirel çizgisinden gelen “Demokrat Parti-Doğru Yol Partisi Zihniyeti”ne sahipti. Ne zaman ki “okul hayatı”nda, Giresun’dan Terme’ye atanmış “sol tandanslı “ bir öğretmeninin; sürekli “sol propagandalar” yapmış olmasının meydana getirdiği “anti-pati” ile ‘saf’ını, “Ülkücü Saf”tan yana kullanarak; “Ülkücü” olduğunu ifâde etti.

                 TERMELİ ÜLKÜCÜ ŞEHİD RESUL ŞAHİN VAKIASI


       “Çarşambalı Ülkücüler mi daha kaliteli idi yoksa Termeli Ülkücüler mi?” suâlime; “Biz Termeli Ülkücüler daha kaliteli idik” dercesine şunları ifâde etti Termeli Ülkücü Şahsiyet Burhan ŞEKER:”-Biz Termeli Ülkücüler, asla ve kat’a “Ülkücülükten Geçinenler” değildik….Fatsa ‘düşmüştü’, Ünye ‘düşmüştü’, Çarşamba ise ‘düşmek üzere’ idi..Sıra Terme’nin ‘düşürülmesine’ gelmişti.Bendeniz Terme Ülkü-Bir Başkanı idim…Rahmetli Resul ŞAHİN’i “öldürmek”, “şehid etmek” için, “sol terör” kafasına koymuşlardı. “Pusu”, “Suikast” için “Organize” olmuşlardı. Kendini vurmak isteyen ve “Sol terör” ile hiç mi hiç alakası olmayan Niyazi, “vakıa” öncesi İstanbul’da, bazı evlerde kalmıştı.”Kısasa kısas” dercesine rahmetli Resul ŞAHİN, kendisini öldürmek isteyen Niyazi’den daha önce davranıp, Niyazi’yi vuruyor ve öldürüyor. Resul ŞAHİN’i ise Samsun’dan gelen bir “tetikçi”, “profesyonel bir tetikçi” vuruyor, öldürüyor, “şehid” ediyor…
        Tamamiyle “Sol terör” mensupları, kafaya koymuşlardı, “Pusu”, “Suikast” için de “Organize” olmuşlardı…
       Şayed “12 Eylül 1980 Askerî Darbesi” olmasaydı, Terme’mizde daha çok sayıda ‘kan dökülecekti’, daha çok sayıda “Ülkücü Şehidler”imiz olacaktı…Dönemin “Terme Emniyet Teşkilatı” bile “Pol-Der”ciler, “Pol-Bir”ciler, diye “ikiye bölünmüştü…Terme’mizde “ikiye bölünmüştü”; ‘Beri karşı’, ‘öte karşı’, diye…’Beri karşı’ biz Ülkücülerin elinde idi; ‘öte karşı’ ise “TÖB-DER”cilerin, “Sol Güçler”in elinde idi..Terme’miz de ‘düşme kertesi’ne  gelmişti ki; “12 Eylül” oldu…


                 TERME ÜLKÜ-BİR ve TERME ÜLKÜ OCAĞI

      “Terme Ülkü-Bir Başkanı ben idim. Terme Ülkü Ocağı Başkanı ise Faik SEZGİN idi. Merhum Faik SEZGİN, Terme’de hem İlkokul öğretmenliği yapmakta, hem de Terme Ülkü Ocağı Başkanlığı, “Reislik” yapmakta idi. Evindeki kitaplarından Terme Ülkü Ocağı Kütüphanesini teşkil etmişti. “Doğu Karadeniz’de Kütüphane” denilince, “Terme Ülkü Ocağı Kütüphanesi” akla gelmekte idi. “12 Eylül 1980 Askerî Darbesi” sonrası, Terme Ülkü Ocağı Kütüphanesine ne oldu?, bilemiyorum…

           Hem Terme Ülkü-Bir Teşkilatı ve hem de Terme Ülkü Ocağı Teşkilat binaları, Yüksel EKMEKÇİ’nin işyeri üstündeki yerde idi. En üst katta Terme Ülkü Ocağı, alt katında ise Terme Ülkü-Bir’in teşkilat binası, ‘lokali’ vardı..


            Beni ve benimle olan Ülkücüleri,”12 Eylül”den bir, bir buçuk ay sonra “aldılar…” Otuzbeş gün(35), Samsun’da, askerî bir yerde, “işkence hayatı” yaşadım. Üç gün aralıklarla, şiddet, işkence hayatı yaşadım. Ayaklarımın üzerinde duramıyor, askerler kollarıma girerek götürüyorlardı. Tek başına bir ‘hücre’de kaldım. Kuru ekmekten başka bir şey de vermiyorlardı. ‘Şunu öldürdüm, bunu öldürdüm’, diye baskılar, işkenceler yapıyorlardı..

          Ülkü-Bir mensubu Ülkücü öğretmenler ağırlıkta idi…Otuz beş gün bitimi, “tahliye” ettiler..Zaten Ülkücü öğretmenlerle ‘alınmadan önce’ yaptığımız istişarede, ‘direnmeyecektik.’ “Alırlarsa alsınlardı” yani…’Tahliye’ edilince de, “Niye tahliye ediyorsunuz?”, diye  de suâl edemedik. Velâkin, “tekrar alırlar mı?” ‘endişesi’ yaşadık…
                
                         “BEN DE ÖĞRETMEN İDİM…”


            Termeli Ülkücü Şahsiyet, Terme Ülkü-Bir Başkanı Burhan ŞEKER, anlatmaya devam ediyor:”- Ben de öğretmen idim. İlkokul öğretmeni idi. Diyar-ı Bekr’in Bismil ilçe merkezinde, 12 Eylül öncesinde, iki sene ilkokul öğretmenliği yaptım. Samsun’a ‘tayin’ istedim..’Tayin’im Samsun’a çıktı. “Avrupa Ülkücü Federasyon Teşkilatı Başkanlığı” da yapmış olan; aslında Termeli Ülkücü Şahsiyetlerden Lokman KONDAKÇI’nın da tavassutu ile Terme Bazlamaç Mahallesinde de bir sene İlkokul öğretmenliği yaptım. ‘Kadrolu Öğretmen’ olarak…”12 Eylül” olunca, otuzbeş günlük “işkence hayatı” sonrası, yeniden öğretmenliğime başlamak için müracaat ettim. Bizim durumumuzdakilerle ‘Samsun’ ilgilenince, hem ‘tedavi’ olmak; hem de “işkence gördüğüme dair”  ‘rapor’ alabilmek için İstanbul’a gitmiştim. Dönüşte Terme’ye geldiğimde “müstafî”, “kendi kendine istifa etmiş hukukî duruma” düşmüştüm..
                        
                     04.NİSAN.1986 TRAFİK KAZASI


             “Dört Nisan 1986 tarihinde, Terme’den Samsun’a, kısa tip ‘reno’ taksi ile gidiyorduk. Şöförlüğü Resul GENÇ yapıyordu. Fevzi DEMİRTÜRK, ön koltukta oturuyordu. Ben de arka koltukta..Yollar tek şeritli idi..Böyle değildi…Sis vardı…Hem ağır derecede sis vardı. Gelemen yakınlarındaki köprüye yaklaşmıştık. Önden gelen “302 Otobüs”ten sakınalım derken; köprüden aşağıya uçmuştuk..Rahmetli Resul GENÇ, oracıkta vefât etti. Rahmetli Fevzi ise sapasağlamdı..Ben ise başımı bir yere çarpmıştım.Samsun’da hastaneye vardığımızda, benim için de “ölecek” diyorlardı.O günü akşamı, rahmetli Fevzi DEMİRTÜRK vefât etti. Meğerse iç organları paramparça olmuş…
           Bana da Rabbim bu günleri gösterdi…
          İlkokul öğretmenliğim sebebi ile “Ülkücü Hasan KÖKSAL”ın da ‘iyiliği ile’, Terme Öğretmenevi’nde görevlendirilmelerimle, müdür yardımcılığım ile yirmi seneyi de tamamlayıp; ilkokul öğretmenliğinden emekli oldum…

        “12 EYLÜL ÖNCESİ DE İKİ BUÇUK AY HAPİS YATTIM”


                  “Terme Ülkü-Bir Başkanı”, “Terme Ülkücü Öğretmenler Birliği Başkanı” iken; Lokman KONDAKÇI’nın bir ‘vakıası’ sebebiyle, beni de “aldılar” ve Samsun’da iki buçuk ay hapis yattım..
      Lokman KONDAKÇI, öyle “Ülkücü Hareket’in Tarihi” üzerine “dökümanter çalışma sahibi” Hakkı ÖZNUR’un dediği ve yazdığı üzre; “Ajan-Provakatör” falan değil..Öyle “Ülkücü Hareket içindeki Ajan-Provakatörlerden biri falan değil. Düpedüz yalan…Terme’deki Ülkücü Hareket’e hiçbir kötülüğü olmamıştır. Lokman KONDAKÇI’nın, Terme’deki Ülkücü Hareket’e, bilâkis çok faydaları olmuştur…

            Neticede “siyaset okulu”ndan değil; “sahada yetişmiş bir siyasetçi” olan Sabri ARSLAN ise Terme’deki Milliyetçi Hareket Partisi(M.H.P.) Teşkilatını kurma da emeği olmuştur.                                                                     Sonradan yerini Adnan OKUTAN’a bırakmıştır. Sabri ASLAN, “o yıllar”da da biraz, ‘esnek’, biraz ‘kıvrak’, biraz ‘oynak’ idi…Terme  M.H.P.’den Belediye Başkanı Adayı vesaire oldu..Velâkin “Doğru Yol Partisi”ne de kaydı…”Ülkü Ocağından Yetişenlerden” değildi..Şimdiler de biliyorsunuz…
         Adnan OKUTAN da, Terme M.H.P. İlçe Başkanlığı’nı, Sabri ARSLAN’ın tavassutu ile yaptı..”12 Eylül”de de “içeriye alınmadı..” “Onun-bunun uzantısı değildi” fakat “12 Eylül’de ne oldu da içeri alınmadı?”, bilemiyorum…


       “ TERMELİ FAİK SEZGİN: UNUTTURULAN ÜLKÜCÜ YAZAR”(*)


     “Merhum Faik SEZGİN de, ilkokul öğretmeni idi. “O Yıllar” da “sabahçı-öğlenci” ismi ile “ikili” eğitim-öğretim yapılmakta idi. Rahmetli Faik SEZGİN, hem ilkokul öğretmenliği yapmakta; hem de Terme Ülkü Ocağı Başkanlığı yapmakta idi. Bir kardeşi de “sol cenahta”ta idi. “Nitelikli Solcu” dedikleri ‘tür’dendi fakat “vatan hâini” denilecek kertede değildi…
       Rahmetli Faik SEZGİN de “kaliteli Ülkücüler”dendi. “12 Eylül 1980 Askerî Darbe” öncesi İstanbul’a gitti. “Efsanevî Gazete”, “HERGÜN Gazetesi”nde çalıştı. Yazıları, “Nizâm-ı Âlem Ülkücülüğü”nün ‘kitabını yazan adam’ olarak bilinen rahmetli Seyyid Ahmed ARVASÎ Hoca’nın yazılarının altında da neşrediliyordu. “Dergâh” isimli köşesinde hem “köşeyazarlığı”, hem de “dizi yazılar” yazıyordu. “HERGÜN Gazetesi”nde çalışırken; “Hukuk Fakültesi”ni de bitirdi ve “Avukat” da oldu..”Samsun Barosu”na kayıtlı “Avukat” iken de vefât etti…Allah(c.c.) rahmet eylesin…

                   “HERKES 70’Lİ SENELERİ ÖZLÜYOR”
      Evet, “Merkez”ler olmasa bile “Herkes” neredeyse “70’li Seneleri  Özlüyor…”
    “Herkes”, “her dâvâ adamı”, hem de çok “farklı cenâhtakiler” de…
      Nihayetinde, senelerin “içimdeki ukdesi”ni bir nebze giderebildim..
     İnşaâllah azıcık da olsa, “Hatıralar Canlandı…”
     “Mâzi hatırlandı…”
  “Kökü mâzide olan âti olabilmek” de böyle bir şey olsa gerek vesselâm…
Terme, 18.Ağustos.2018
İsmet GÜLTEKİN
Araştırmacı-Yazar ve Öğretmen

Dip Not:

(*): İsmet GÜLTEKİN, “Unutulan Termeli Ülkücü Yazar: Faik SEZGİN”, Terme Birlik MEFKÛRE-Birlik Olmadan, Dirlik Olmaz” Kültür Hizmeti, 2017,Terme,”Elektronik Ortam”

15 Ağustos 2018 Çarşamba

TERME'MİZDE BİR 'MUKADDES KAYA': HAZRET-İ ALİ KAYASI

TERME’MİZDE
BİR “MUKADDES KAYA”:
HAZRET-İ ALİ KAYASI


                         “Ülkücü Rapçi Sanatkâr” Mehmet BORUKÇU, “Yâ Âli” isimli ‘rep müziği’nde, şöyle “münâcat” ediyordu:

YÂ ÂLİ

Emret, Zülfikârın boynumu vursun.
Emret ,Zülfikârın bağrımı yarsın.
 Emret,bu can yoluna yüzünü sürsün.

Pir sin Âli.

Yâ Âli
Seni bilmeyen, bilmez bu hâli
Bu mazlum oluşun,
Bu cehaletin,
Bu soysuz gidişin,
Kim de vebâli?


Râhiyesi güllerüstü
Sevgilinin nur evinde
Ebu Talip oğlu Âli
El Emin de.

Rasûlün himayesi,
Hemen dizinin dibinde.
Peygamber rahlesinde,
Beslendi ilahî ilimle.

Bir gece Efendimizi,
Secde ederken gören o idi.
Merakına mucip oldu,
Bu nedir?, diye sordu:


NAMAZ dedi son nebi
Ve davetiyesini sundu
Hemen kabul etmese de,
Ertesi gün kıyama durdu.

İman eden ilk çocuk,
Haydar-ı Kerrar;
Çatalca yüreği,
Belinde Zülfikâr.


Cesareti sonsuzca,
İlmi de o kadar.
Musa’ya Harun vardı;
Muhammed’e Âli var.

Konuşan Kur’ân O,
Yok başka kıstası.
Peygamberin damadı,
Fâtıma’nın kocası.

Hasan ile Hüseyin’in,
Ehl-i Beyt’in atası.
Hilafet silsilesinin,
4.cü halkası.


Yâ Âli
Aslan Âli
Seni bilmeyen, bilmez bu hâli.
Bu mazlum oluşun,
Bu cehaletin,
Bu soysuz gidişin,
Kim de vebâli?

Ol ilim beldesinin kapısısın sen;
Aşkın timsâli yapısısın sen.
Şu yeryüzünde en güzel;
Her ne var ise;
Anladım ki hepsi,hepsisin sen.


Bedir de seni sevdi,
Uhud da, Hendek de.
Allah da hem de,
Müderrisin  Habibi de.

Cennette yerin ayrılmış olsa bile de;
En cesur mücadeleyi,
Sen verdin Hayber’de.
Fahr-i Kainat’a bir nevi,
Gölge gibiydin sen.
Ondan sonra dahi,
Hep en öndeydin.


Ümmet-i Muhammed’e,
Her zaman, her dem;
Güneş misâli ışıldadın;
Yol gösterdin sen.

Yâ Âli
İsmini dilime aldım;
Beni affeyle.
Paklansın kalbim,
Öyle ya da böyle.

Haddimi aştım biliyorum;
Hakkını helâl eyle.
Himmetine nâil olurum;
Belki bu vesile ile.


Zirâ, Sırat-ı Müstakîm’den;
Çoktan ayrıldık biz.
Kaldı mı ki acaba;
Af dileyecek bir dilimiz?

Kalksa doğru semâya;
Rabbe doğru elimiz;
Af makamına ulaşır mı?
Bilmem sesimiz?

Yâ Âli
Aslan Âli
Seni bilmeyen;
Bilmez bu hâli.

Bu mazlum oluşun;
Bu cehaletin;
Bu soysuz gidişin;
Kim de vebâli?”(1)

                       “Yâ Âli” ‘münacatı’nda, böyle diyor “Ülkücü Rapçi Sanatkâr” Mehmet BORUKÇU:”-Yâ Âli; İsmini dilime aldım; Beni affeyle…”

                        Neredeyse son bir senedir “niyet”imizde ve ‘hâfıza’mızda; “Terme’mizdeki Bir ‘Mukaddes Kaya’: Hz. Ali Kayası”nı ‘ziyaret’ etmek vardı.

                       Bugün, bu fakire, “Zilhicce” gibi “Mübarek Hac Ayı”nda, Rabbim lütfetti…

                      Bugün, bir kere daha anladım ve kavradım ki; “Terme”, “Terme”miz, asla ve kat’a ‘boş’ bir şehir değil…


                     Asla ve kat’a “Efsâne” değil; tamamiyle “Hazret-i Ali(kerremallahu veche/Allah(c.c.) vechini mükerrem(şerefli) kılsın.(Âmin) Efendimizin ‘Kerameti’ olan; Terme’miz Kesikkaya Mahallesi mevkiindeki “Düldül” isimli atının ayak izi ve “Zülfikâr” isimli kılıcı ile yara izi almış bir ‘Mukaddes Kaya’: Hz. Ali Kayası…

                                       Hz. ALİ KAYASI


                      “Terme’mizdeki Bir ‘Mukaddes Kaya’: Hz. Ali Kayası” hakkında bu zamana kadar bildiğimiz “yazılı bilgiler” de çok sınırlı: “Hazret-i Ali’nin Atının Ayağının İzi…Kocaman köyünün Soğukpınar yolu üzerinde, giderken yolun sağ tarafında sıra sıra dizilmiş taşlar görülür. Bu taşlardan birisi halk tarafından çok kutsal olarak bilinmektedir.


                         Şöyle ki, bir gece Hz. Ali, askerleriyle birlikte savaşa giderken atı bu taşlardan birine basmış. Taşın üzerinde atın nalının izi aynı çıkmış. Sonradan bu taş muhafaza altına alınarak buraya getirildiği rivayet edilmektedir. Üzerine basılırsa insana uğur getireceğine inanılmaktadır. Hattâ yürüyemeyen çocuklar taşın üzerine
bastırılarak bir an evvel yürüyeceği inancı yaygındır.”(2)


                       Ve “Resim13: Hazret-i Ali’nin kılıcı ile kesildiği rivayet edilen Kesik Kaya.(Kesikkaya Köyü adını bu kayadan almaktadır.”(3)

TERME’MİZDE BİR ‘MUKADDES KAYA’: Hz. ALİ KAYASI NEREDE?


                     Zikrettiğimiz ‘yazılı kaynak’taki ‘adres bilgisi’, maalesef çok ‘yanlış bir bilgi…’

                      “Terme’mizdeki Bir ‘Mukaddes Kaya’: Hz. Ali Kayası”; Terme şehir merkezinden 22(yirmi iki) kilometre mesafede. Terme Kocaman Mahallesine bir kilometre kala Soğukpınar Evliyâsı istikâmetine, Bazlamaç Mahallesi istikâmetine gidilmesi; Terme Bazlamaç  Mahallesini geçtikten sonra; Terme Kocamanbaşı Mahallesine, eski ismi ile ‘Kesikkaya Köyü’ne varılmakta…
                       ”Terme’mizdeki Bir ‘Mukaddes Kaya’: Hz. Ali Kayası”ndan ismini alan “Kesikkaya Köyü” hudutları da geçildikten sonra; “Üçpınar Yaylası” istikâmetine yönelmeden; hemen asfalt yolun kenarındaki “kaya…”


                             Elhamdülillâh, adetâ ‘mihmandarım’ olan ‘taksi şöförü’m Kadem Beğ; Terme’mizdeki Bir ‘Mukaddes Kaya’: Hz. Ali Kayası”nın ‘yerini biliyor’du da, çok rahat bir şekilde vâsıl olabildik…

TERME’MİZDEKİ BİR ‘MUKADDES KAYA’: Hz. ALİ KAYASI


Terme halkınca “Kesik Kaya” olarak bilinmekte…Terme’mizin Kesik Kaya Mahallesinin ismi de bu “Mukaddes Kaya”dan, “Kutsal Kaya”dan gelmekte…
“Kesik Kaya Nüfusu:1111(Binbiryüzon bir)…’Eski tabela’da öyle yazıyor…Dört tane “1” yan yana gelmiş; olmuş “1111”. Dört tane “1”, alt alta gelse oluyor “4”…Mühim olan “yan yana gelebilmede..”
                  “Kesik Kaya Nüfusu”, ‘son durum’ itibari ile “toplam nüfus:478” “Erkek nüfus: 256  Kadın Nüfus:220”(4)


                  İşte “Terme Kesik Kaya Köyü”ne veya yeni isimlendirme ile “Terme Kesik Kaya Mahallesi”ne de ismini veren bir ‘Mukaddes Kaya’, bir ‘Kutsal Kaya’ Hz. Ali Kayası…

                         Yakînen görebilmeyi Rabbim lütfetti, demiştik.
“Haydar-ı Kerrar” Hz. Ali (k.v.) Efendimizin “Zülfikâr “ isimli mübarek kılıcı ile “kesilmiş” bir ‘kaya…’
                        Hz. Ali(k.v.) Efendimiz, “dağlardan dağlara sefer yapmakta iken; konaklamak, istirahat etmek için durduğu ve dururken de “Düldül” isimli mübarek atının ayağının sertçe kayaya çarparak iz bıraktığı” bir ‘Mukaddes Kaya’, ‘Kutsal Kaya…’
                     “Hz. Ali(k.v.) Efendimizin mübarek atı ‘Düldül’ün ayak izi ile “Zülfikâr” isimli mübarek kılıcı ile ‘bıçak gibi kesilmiş’ bir ‘kaya’; “Terme’mizdeki Bir ‘Mukaddes Kaya’:Hz. Ali Kayası…


                      “Efsâne” diye anlatılan ve yazılan; velâkin bu fakire göre, tamamiyle Hz. Ali(k.v.) Efendimizin ‘Kerameti’ olan; “Hz. Ali(k.v.) Efendimizin ‘Düldül’ isimli mübarek atının ayak izi ve “Zülfikâr” isimli mübarek kılıcı ile ‘bıçak gibi kesilmiş’ “Hz. Ali Kayası…”: “-Hz. Ali(k.v.), mübarek atı ‘Düldül’ ile dağlardan dağlara uçarak sefer yapmaktaydı…Bu seferlerinde, Hz. Ali(k.v.) Efendimiz, mübarek atı ‘Düldül’ ile konaklamak istediğinde, istirahat etmek istediğinde, durduğunda; ‘Düldül’ isimli mübarek atı, kayaya sertçe basınca, kayada, mübarek atı ‘Düldül’ün de ayak izi kalıvermekte..”Zülfikâr” isimli kılıcını çektiğinde ise kaya bıçak gibi kesilmektedir…”(5)


“ANADOLU’DA Hz. ALİ TASAVVURLARI: KAHRAMANMARAŞ ÖRNEĞİ”

                 Bu sahada ‘ilmî bir çalışma’ olduğuna da kanaat getirdiğimiz; “Anadolu’da Hz. Ali Tasavvurları: Kahramanmaraş Örneği” (6) isimli ‘ilmî çalışma’dan da anlıyor ve öğreniyoruz ki; Türkiye’mizde, “Hz. Ali(k.v.) Efendimizin mübarek atı ‘Düldül’ün Ayak İzleri ve ‘Zülfikâr’ isimli mübarek kılıcı ile bıçak gibi kesilmiş ‘Mukaddes Kaya’lar, ‘Kutsal Kaya’lar, ‘Hz. Ali Kayaları’, en fazla Kahramanmaraş vilâyetimizde…


Türkiye’mizin Kahramanmaraş Vilâyetimizde, “Hz. Ali Kayası” diyebileceğimiz “13(on üç) Mukaddes Kaya” mevcut…Elbistan’ta, Nurhak’ta, Pazarcık’ta, Çağlayancerit’te, Göksun’da,Andırın’da…(7)

Dünyada ise bu mânâda ‘Hz. Ali Kayası’ diyebileceğimiz ‘Mukaddes Kaya’lar, ‘Kutsal Kaya’lar; Azerbaycan’da,Dağıstan’ta,Ön Asya Türkleri coğrafyasında ve Afgan Türkistanı’nda da mevcut…


Yine Türkiye’mizde, en fazla Kahramanmaraş Vilâyetimizde olan “Hz. Ali Kayaları”; Terme’miz haricinde, Bingöl Dağlarında da ve Çorum Vilâyeti Mecitözü ilçesi Emirbağ Mahallesi Arpaç mevkiinde de var.(8)

Hattâ öyle ki; böyle ‘Mukaddes Kaya’lara, böyle ‘Kutsal Kaya’lara sahip bazı İlçe Belediye Reisleri; böyle “Hz. Ali Kayası” diyebileceğimiz ‘Kayalar’ın; “Arkeologlar” tarafındanda ‘incelenmesi’ çağrısında bulunmuşlar…


ELHÂSIL:

“Mucizeler”i ‘Peygamberlerimiz; “Kerametler”i ise ‘Sahabe-i Kiram Efendilerimiz’, ‘Evliyâlar’ımız; “İstidrâc Vakıâsı’nı ise “Şeytanlar”  gösterirler…


“İtikad”ımıza göre; “En fazla ‘Mucize’yi, Peygamber Efendimiz(s.a.v.) göstermiştir ve “Hatem’ül Enbiyâ”, “Son Peygamber” olması hasebi ile de ‘Mucizeler Dönemi’ kapanmıştır…Velâkin ‘Keramet te Hakk’tır…” ‘Şeytanlar’ca gösterilen ‘olağanüstü’, ‘fevkâlade hâller’ ise ‘İstidraç’tır…


Dünyadaki ve Türkiye’mizdeki Hz. Ali(k.v.) Efendimizin mübarek atı ‘Düldül’ün ayak izleri  ile mübarek kılıcı ‘Zülfikâr’ ile bıçak gibi kesilmiş ‘Mukaddes Kaya’lar, ‘Kutsal Kaya’lar, ‘Hz. Ali Kayaları’, bir ‘efsâne’, bir ‘masal’, bir ‘hikâye’ değildir…”Halk İnanışları kategorisine” dahil de edilse; tamamiyle “Hz. Ali(k.v.) Efendimizin Kerametleri”dir…

“Terme’mizde de Bir ‘Mukaddes Kaya’: Hz. Ali Kayası”nın, müşahhas bir şekilde mevcudiyetini muhafaza etmesi, neredeyse ‘her bakımdan’ mânâlıdır…”Arkeologlar” diyebileceğimiz ‘saha mütehassısları’ ‘tahkik’ de etseler; netice müspet, pozitif çıkacak; belki de “yakînlik” artacaktır…

“Horasan Alperenlerinin Toprağı Terme”mizdeki “Hz. Ali Kayası”nın mevcudiyeti; Cenâb-ı Hakk tarafından da “Terme’mizin Sevilme Kıstası”nı da ortaya koymaktadır vesselam…
Terme, 15.08.2018
İsmet GÜLTEKİN
Araştırmacı-Yazar ve Öğretmen

Dip Notlar:
(1):  Mehmet BORUKÇU, Yâ Âli, youtube,
(2):”…………………………Diyarı TERME”,Terme
Kaymakamlığı Yayınları, 2004,s.75 ve 76
(3): “…………………………………Diyarı TERME”, Terme Kaymakamlığı 2004, Terme Kaymakamlığı Yayınları, Temmuz 2004, s. 25
(4): yerelnet ve google arama motoru…
(5): İnci OKUMUŞ,”Hz. Ali’nin Atının Ayak İzlerinde”,m.kanal46.com,21.12.2010
(6): Yrd.Doç.Dr.Hamza KARAOĞLAN, “Anadolu’da Hz. Ali Tasavvurları: Kahramanmaraş Örneği”,dergipark.gov.tr(pdf)
(7): KARAOĞLAN,adı geçen eseri

(8):www.corumhaber.net,”Mecitözü’nde Hz. Ali’nin İzleri Var”,3.Ekim.2016

7 Ağustos 2018 Salı

NİYE "TARİKAT-i MUHAMMEDÎ/MUHAMMEDÎ YOL"A TAARRUZ EDİYORLAR!?

NİYE
“TARİKAT-İ MUHAMMEDÎ/ MUHAMMEDÎ YOL”A
TAARRUZ EDİYORLAR?!


               Neredeyse “28 Şubat Süreci”ni hatırlatırcasına, son aylarda, ‘hayasız akın’casına, “Tarikat-i Muhammedî/  Muhammedî Yol”a taarruz ediliyor…

            “Muhammedî Yol”un ‘terminolojisi’ne ve ‘literatürü’ne vâkıf olamayanlar; bilhassa “Risale-i Nur Cemaati”nin, “Nurcu Cemaat”in içinden ‘fışkır(tıl)mış’ ‘Paralel Nurcular’ bahanesi ile kabaca “Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapısı” bahanesi ile hem “İslam Tasavvufu”na, hem de “Muhammedî Yol’un Şubeleri”nin başında gelen “Nakşibendîliğe” taarruz ediyorlar…
                     Cehalet dolu târiflerle, meselâ ‘Menzil Tarikati’ diyorlar ki; ne “terminoloji” kalıyor, ne de “literatür…”

                      Nakşibendilik de, Halvetîlik de, Kadirîlik te, Mevlevîlik te, “vesaire turuk”lar da, “vesaire yollar” da, esasında “Muhammedî Yol”un ‘Şube İsimleri’nden başka bir şey de değildir…

                       “Tarikat-i Muhammedî/Muhammedî Yol”a, niye taarruz ediyorlar?, suâline cevap verebilme de, sahih ve sıhhatli bir “mehaz”ımız, “kaynağımız” da, “Aylık Tasavvuf Dergisi SEMERKAND”ın “20. YIL Özel Sayısı”(*) olan “Tasavvuf ve Nakşibendîlik”de, bulabiliyoruz.

                              Hele ki, “Tarikat, Cemaat ve Nakşibendîlik”(**) isimli yazıda, “Niye ‘Muhammedî Yol’a Taarruz Ediyorlar?!’ suâlinin cevabını, ‘sosyolojjik boyut’ ile de bulabiliyoruz..
                         Çünkü, “Müslüman Türk Milleti”nin “Mukavemet”, “Direnç” ve “Dayanak”larının başında “Tarikat-i Muhammedî/Muhammedî Yol” gelmekte…
                           Çünkü, meşhur “İngiliz Başbakanı Gladstone”nin de, neredeyse “yüz sene önce tesbit ettiği” ve “aslında Mısır Müslümanları için denilmişti” denilse de, “topyekûn Âlem-i İslâm’ı”, “topyekûn Âlem-i Türk”ü ihtivâ ettiği de bir “tarihî hakikat” idi…
                              Çünkü, “bin sene Haçlı Taarruzları”na “mukavemet” eden, “direnen” ve “dayanan” “Türkler Setti” idi..
                               Çünkü “Selçuklular”, “Osmanlılar” “Türk”tü; “biz Türkler”in “Oğuzlar Soyu”ndan, “Türkmenler Soyu”ndan gelen “Kınık Boyu”, “Kayı Boyu” mensupları idi…

                             Çünkü “Muhammedî Tarikatlar”, “Muhammedî Yollar”, 20. asrın başlarında, ‘tarihî arızalar sebebi’ ile zuhur etmiş “Modern Oluşumlar”, “Modern Cemaatler”, “Dinî Hareketler” değildi…

                           “Muhammedî Tarikatlar”, “Muhammedî Yollar”, “Anânevî/Gelenekli Dinî Hareketler”di…
                           Çünkü, “Tarikat başka, cemaat başka” idi…
                          ”Muhammedî Tarikatlar”in, “Muhammedî Yollar”ın “Kökü ezelde, dalı ebede” idi…
                             Hal bu ki, “cemaatler”, “modern oluşumlar”dı…
                              “Muhammedî Tarikatlar”, “Muhammedî Yollar”, “kökü dışarıda, enternasyonel, tercüme faaliyetlerle teşekkül edilmiş “İslamcı Akımlar”, “Siyasî İslâmcı Akımlar” hiç değildi…
                               Hele de “siyaset sektöründe din faktörü eksik”, denilip de “oluşturulmuş” “Muhsin BATUR Ekolü” hiç değillerdi…
                             “Türk Cihan Hakimiyeti Mefkûresi Tarihi”nin “bel kemiği”, asıl ‘mukavemet’, asıl ‘direnç’, asıl ‘dayanak’ ve ‘güç kaynağı’ idi “Muhammedî Tarikatlar”, “Muhammedî Yollar…”
                           Öyle ki, “Muhammedî Yol”un müntesipleri, nihayetinde, biiznillah  birer“Mücahid” oluyordu, birer“Akıncı” oluyordu, birer“Alperen” oluyordu…
                            İşte bu sebeplerden; “hayasızca akın”lar gibi; “Muhammedî Tarikatlara”, “Muhammedî Yollara”; ‘Nakşibendîliğe’, ‘Kadirîliğe’, ‘Halvetîliğe’, ‘Rifaîliğe’, ‘Mevlevîliğe’, “vesaire turuk”lara taarruz ediliyor vesselam…
Terme, 07.08.2018
İsmet GÜLTEKİN
Araştırmacı-Yazar ve Öğretmen
Dip Notlar:
(*): “Tasavvuf ve Nakşibendîlik”, Aylık Tasavvuf Dergisi SEMERKAND 20. YIL ÖZEL SAYI,2018

(**): Dr. Savaş Ş. BARKÇİN,”Tarikat, Cemaat ve Nakşibendîlik”, Aylık Tasavvuf Dergisi Semerkand  20. Yıl Özel Sayı, “Tasavvuf ve Nakşibendîlik”, 2018, s.86-105